Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

TUTUNABİLMEK

Resim
   Ne yapıyoruz bu dünyada? Niye yaşıyoruz ki? Bu sorunun cevabını bir bulamadım gitti. Kaç yıldır arıyorum ama bir türlü bulamadım. Her insan kendine göre bir nedenler bulur ve tutunur onlara. Ben hangi dala tutunsam elimde kalıyor. Nerde en ince dal varsa onu seçiyorum galiba. Bilmiyorum ki. O ince dallara tutunmasaydım, şimdi bu sorunun cevabını da aramış olmazdım galiba. Belki ilerde iyi ki bu ince dallara tutunmuşum diyeceğim, yanlış sağlam ve kalın dallara tutunmaktansa.     Düşünün hayatınızın ilk yıllarında toplum tarafından size sağlam ve kalın bir dal gösterilmiş ve ona tutuna bilmeyi öğretiyorlar. Yıllarca ona tutunmak için neler yapmıyorsunuz ki ve sonunda bunu başarıyorsunuz. Ama çok çok sonraları bu dalın sizin için yanlış dal olduğunu, hayat size bir şamar gibi yüzünüze vurarak öğretiyor. O zaman işte insan “Ahh keşke 20 yaşında olsam” demez mi? Bence biz hep bunları yapıyoruz ve ondan dolayı hep geçmişe bir özlem duyuyoruz. Çünkü tutunmaya çalıştığımız dalı hiçbir

YAŞAYARAK ÖLMEK

Resim
   İnsana bazen her şey boş gelir ya bende o psikolojideyim şimdi tam olarak. Geçmişim zaten doğru dürüst geçmemiş onu bir kenara bırakıyorum, geleceğe bakalım diyorum orada da bir bok yok. Şimdi nasıl bile bilirsin diyeceksiniz. Az çok tahmin edebiliyorum etrafımdaki insanların hayatlarını gözlemleyerek.     Hadi bir işim var ne yapıyorum peki o işle. Küfür ederek işe gidip küfür ederek geliyorum. O işi ne için yapıyorum peki üç kuruş para için ve onu aldığım zaman mutlu olacağımı zannediyorum. Elde var büyük bir sıfır.     Nereye elimi atsam elimde kalıyor işte. Her şeyde bir bokluk var ne yapalım. Kafama sıkmak en mantıklı şey olur aslında. Onuda beceremiyorum.     Acaba insan niye ölümünden korkar?    Bir sonraki nesle, neslimizi aktarmak olabilir mi? Peki öyle ise bilinçli olarak insan bunu yenebilir mi? Düşünce ile olsaydı. İnsanların geneli intihar ederdi demi. Çünkü hiç kimse hayatından memnun değil. Acaba neslimizi devam ettirme isteği içgüdümüzde mi var?   B

GİTMEK İLE KALMAK ARASINA SIKIŞMAK

Resim
   Gitmek ya da kalmak nasıl olur bu işi cidden bilmiyorum. Ne gidebiliyorum ne de kalabiliyorum. Ne bok yapacağımı bende bilmiyorum. Ne yapacağım amına koyduğumun dünyasında ne ne!!!!. Kendimi yapa yalnız hissediyorum. En yakın olanlar bile biliyorum belli bir yere kadar kalacaklar yanımda. Olur, birisinin keyfini bozmaya başladım mı ayrılacak hepsi yanımdan. O zaman insan bu dünyada yalnız değil de nedir peki? Yok, ben seni yalnız bırakmam, yok bilmem neler hepsi hikâye gibi geliyor bana.     Yalnız yaşamayı mı öğrenmemiz lazım acaba. Yoksa kimseye bağlanmamayı mı? Yalnız yaşamayı öğrendiğimiz zaman kimseye bağlanmama gereksinimi duymuyor musun zaten? Bütün bu sıkıntılar çekmemiz hep yalnız kalmaktan korktuğumuz için olmasın? Fakat niye yalnız kalmaktan korkuyoruz ki? Gerçeklerle yüzleşmek olmasın? Çünkü biz hep kendimizi kandırma eğilimindeyiz. Beynimiz öyle çalışıyor gibi.     Ne yapacağız şimdi hangi yolu seçeceğiz? Birisine bağlanmayı mı, yoksa yalnız yaşamayı mı öğrens

RUH HALİM

Resim
       Ne yerimi değiştirmek , ne olduğum yerde kalmak istiyorum. Hiç bir yere sığdıramıyorum kendimi. Bazen dışarı çıkıp alabildiğince yürümek, sonra dışarı adım atacak gücü bulamıyorum kendimde. O gücü bulduğum zaman da bir bardak su için kalkmaktan eriniyorum. Bazen dünyayı ele geçirebilecek güçte, bazen de bir bok yapamayacağımı hissediyorum. Herkese tahammül edeceğim, bütün dünyaya. Sonra kendi kedime bile tahammül edemediğim aklıma geliyor.Kaç gündür böyle garip bir psikolojiye büründüm.     Gücüm olamadığı halde kendimi dışarı atabildim bugün. Yürüyerek ölünebilir mi onu düşünüyorum. Denemeye de kararlıyım bugün. Nefesim kesilene kadar, ayaklarım bi hal olana kadar yürüdüm. Ama ölmedim, ölemedim. Çünkü vücudum, düşüncelerime daha ağır bastı ve olduğum yere yığıldım. İnsanlar, bir hayvana bakar gibi bana bakıp gidiyorlardı önümden. Zar zor kendimi toparladım. Bir banka attım kendimi. Deneyimde başarısız olmuştum. Ama yılmayacağım tekrar tekrar deneyeceğim. Belki de denemey

İNSANLAR VE BEN

Resim
       İnsanlar arasında kendimi hep yalnız hissediyorum. Niye de bilmiyorum. Aslında az çok tahmin ediyorum. Onlar mutluluk olarak gördüklerini ben görmüyorum galiba. İnsanlar hep kendini kandırıp, mutlu olma derdindeler. Ya da içgüdülerin kölesi olma konusunda baya başarılılar. Niye içgüdüleri ile savaşsınlar ki ne gereği var demi. İçgüdüsel hareket edildiğinde yol belli. Niye yeni bir yol oluşturmaya çalışsınlar ki. O zaman insan hayvandan ne farkı kalır? Hayvanlarda içgüdüleri ile hareket ediyor.    İnsanlar sürü psikolojisini çok iyi uyguluyor. Çünkü sürü psikolojisi ile hareket etmek en iyisi, düşünme yok. Düşünme yoksa, acı da yok. İnsanların istediği de bu değil mi zaten. Acı yoksa nasıl hayatı öğreneceğiz bilgisi olan varsa bana da söylesin...    İnsanlardan nefret ediyorum. Tek başıma yaşamak istiyorum. Tek başıma yaşamazsam bende onlar gibi sürü psikolojisine kaptıracağım kendimi. İstemiyorum kardeşim istemiyorum öyle mutluluk kalsın...   Tek başına yaşama

SAHTE

Resim
       Bugün dışarı çıkıp ayaklarımın altı şişene kadar yürüdüm sokaklarda. Yürürken kafamda tam olarak ne sıkıntı olduğunu çözemediğim şeyler vardı. İçmediğim halde sarhoş gibi dolanıyordum. Sonra kendimi bir AVM'de bir bankta otururken buldum. Ayaklarımın niye beni buraya getirdiğini düşündüm ama bulamadım. Kafamı kaldırdım, önümden insanlar karınca sürüleri gibi bir yerlere girip çıkıyorlardı. Sanki dünyaya alış-veriş yapmak için gelmişler diye düşündüm. Bu kadar  parayı  nereden    getirdiklerini de bilmiyorum. Belki de sadece topluma zengin görünmek için bir aylık maaşlarını telefon almak, marka giyinmek, lüks yerlerde yemek yemek ve bir şeyler içmek, sevgililerine ve eşlerine hediyeler almak için harcıyorlardı. Buna rağmen çoğu insan mutlu görünüyor. Bu devirde her şeyin sahte yaşandığı gibi belki mutlulukları ve gülüşleri de sahte idi. “ İyi düşün iyi olsun” diye bir söz var. Biz her şeyi kendi çıkarımıza göre yorumladığımız için bu güzelim cümleyi de mahvettik. Biz

YAŞAMAK

Resim
       Yaşamak ile derdim var benim. Yaşamanın ne olduğunu çözmem lazım. Ne sizce yaşamak? Ne yapıldığı zaman yaşamış olursun hayatı? Zevk aldığın şekilde yaşamak cevabını duyar gibiyim. Fakat ben hiçbir şeyden zevk almıyorum. Ayrıca zevk almak gözlerini her şeye kapatmak, sadece kendi hayatına bakmak ve bencillik değil mi? Her şeyde yetişemeyiz ki demi. Ama ne yapmamız lazım? Elimizden ne geliyorsa onu yapmak mantıklı fakat insan bir çukura düşmeden elinden ne geleceğini tahmin edebilir mi? O çukura düşmek için mutsuzluk ile yüzleşmek lazım.     Benim mutluluk ile de derdim var. Mutlu da olmak istemiyorum. Çünkü o da bir çözüm değil yaşamak için. Onunda sonu var. O da bitiyor.Bitmekle kalmıyor çokta uzun sürmüyor.     Hayatın acı üzerine kurulu olduğuna inanıyorum ben. Hep bir dertlerle uğraşıyoruz yaşam boyunca hiç bitmiyor bu dertler. Doğumla ilk oksijeni ciğerlerimize çekişle başlıyor. Sonra katlana katlana devam ediyor. Fakat bazen anlık zevk ve mutlulular yaşadığı

YAŞAMAK VE ÖLMEK ARASINDA KALMAK

Resim
     Bazen yaşamak, bir an erken bir şekilde ölümümü istiyorum. Ama cesaret edip ölemiyorum. Niye yaşadığımı da çok düşünüyorum ama bir türlü bulamıyorum. Ne ölebiliyorum ne de yaşayabiliyorum arada kalmışım işte. Ne olacak bende tam olarak bilmiyorum. Keşke ölsem diyorum. Düşünüyorum da ilerde yaşayacağım hayatında hiçbir anlamı yok. Şimdiki sıkıntılar bitecek başka sıkıntılar başlayacak böyle böyle hayat bitip gidecek. Biz de mutluluğu umut ederek ya da her şeyi kabullenmiş bir şekilde ölüp gideceğiz. Ama insanlar bunu hiçbir şekilde kabul etmek istemiyoruz. Böyle düşünen insanlara da melankolik deniliyor işte. Bence melankolik olmak hiçte kötü bir şey değil. Gerçeklerle yüzleşmek demektir. Bize hep kötü olarak öğretilmiş.    Normal düşünmemek her zaman toplum tarafından dışlanmak demektir. Ya da hasta olarak görmek. Onlar mı hasta yoksa biz mi orasına da siz karar verin. Baştan söyleyeyim bu hastalıksa ya da değilse her türlü kabulüm ben bu yolu seçtim hayatta, sonucu nereye

KAFAMDAKİ VE DIŞARDAKİ DÜNYA

Resim
  Bazen her şeyi kafamda planlayıp, uygulamaya başlıyorum. Her şey planladığım gibi gidiyor sevdiğim şeylerle uğraşıyorum. Sonra öyle şeyler yaşanıyor ki planladığın her şey sana boş gelmeye başlıyor. Çünkü planladığın ve hayal ettiğin hayat ile dışarıdaki hayat zıt yönde ilerliyor. Hangisini yaşayacağın konusunda kararsız kalıyorsun. Başta hayal ettiğin hayatı yaşamak istiyorsun. Bunun için çabalıyorsun.     Benim hayalimdeki hayat genelde sabah dinç bir şekilde kalkıp, güzel ve hafif bir kahvaltı yapmak. Daha sonra gündemi takip etmek. Savaş haberleri, tecavüz, kadına şiddet, din için birbirini öldüren, bilmiyorum bugün hangi gazeteci ya da siyasetçi cezaevine atıldı gibi haberleri duymamak. Herkesin özgür yaşadığı birbirine saygı duyduğu haberler okumak. Sonra hobim olan kitapları okumak, bir şeyler yazmak böylece gece olup güzel ve gelecek sıkıntısı yaşamadan kendimi yatağa atıp uyumak var.     Sabah alarm sesi ile uyandım. Alarmı beş dakika erteleyip geri uyudum. İkinci a

DÖNGÜ

Resim
       Sabah yorgun olarak uyandım. Zaten ben çoğu zaman yorgun uyanırım yataktan. Yorgunluk yetmiyormuş gibi bir de can sıkıntısı bana yapıştı bugün. Can havliyle kendimi odadan dışarı attım. Niye insan canı sıkıldığı zaman kendini dışarı atar orasını da bilmiyorum.     Yollarda boş boş yürümeye başladım sırtımda çanta ile. İnsanlar iş yerlerini yavaş yavaş açmaya başlıyorlardı. Günlük 40-50 liraya çalışan öğrenciler gözüme çarpıyordu. Onlarda para kazanma ile okuma arasında sıkışıp kalan insanlardı.     Yürürken karnımın acıktığının farkına vardım. Köşede simit satan elli yaşlarında adam gözüme çarptı. Hem o para kazansın diye hem de biraz karnımı doyurmak için aldım bir simit. Fakat bir lokma aldıktan sonra yemeden çantaya attım. Yolda yürürken simitçiyi düşünmeye başladım. Ama sadece düşünmekte kaldı.     Birden kendimi kalabalık bir ortamda buldum. Herkes bir yerlere koşturuyorlardı. Sanırım çoğu işe yetişmek için koşturuyorlardı. Sonra bir bara girdim. Kimse yokt

“HER ŞEY BOŞ”

Resim
       İnsan niye hep bir şeyler için çabalar? Birincil ihtiyaçlar içgüdüsel istekler. Yani bilinç dışı gerçekleşen ya da bilinçle yenmesi çok zor olan şeylerdir. Diğer şeyler peki, onları yapabilmek için niye o kadar edinip didiniriz?     Aslında bu didinmenin gereksiz olduğunu, yaşlı insanların yaşamlarına baktığımızda çok kolay anlarız. Sohbetlerinin iki cümlesinden birisi “Her şey boş”. İnsanlar bu cümleyi çok klişe olarak görür. Fakat bana sorarsanız bu cümle çok derin anlamlar içeriyor. İçinde, yaşanılan acı, tatlı her şey mevcut. Aklınıza ne gelebiliyorsa her şeyyy. Hatta, hayatta en büyük olarak gördüğümüz aşk ve para bile.     Acaba yaşlı olan insanlar ölüme yaklaştıkların için mi böyle düşünüyorlar? Şimdilik en büyük sebep bu olarak duruyor. Genç yaşta ölümcül hastalığa yakalanan insanlarda böyle düşünür genellikle. Böyle düşünmeleri gayet normal çünkü biz öldükten sonra yaşadığımız her şey bir duman gibi uçup gidiyor.    Peki diğer insanlar niye böyle düşünmüyor?

ÖLÜM

Resim
       Ölüm sadece bir kelime gibi duruyor. Ama bir kelimeden daha öte. Belki de değildir biz anlam yüklediğimiz için öyle derin anlamlar taşıyordur. Çünkü biz ölümü bir türlü doğanın bir kanunu olduğunu kabul etmediğimiz için bize çok derin anlamlar katıyor. Aslında mantıksal olarak kabul ediyoruz ama bedenimiz ya da duygularımız kabul etmemek için direniyor. Hep kazandığı gibi duygu kazanıyor tabi. Yoksa mantıksal olarak yaşamak çok saçma geliyor.  Yaşadığımız hayat hep acılarla dolu. Acı dediğim, neyi sevmeyerek yapıyorsak acı o dur bir nevi. Çünkü hayat boyunca çoğumuz hep ileriyi umut ederek yaşarız. Fakat umut hayat bitene kadar devam eder. Yani o umut sayesinde acılarından üstesinden gelmeye çalışırız. Gelebiliyor muyuz orasına da siz karar verin. Yani kısacası mantıksal olarak hep umuda sarılıyoruz. O da gitse intihar gerçekleşir gibi.    Fakat bedenimiz bir türlü kabul etmiyor yaşama son vermeyi. Bilinçdışı hareket ediyor diyelim. Beden hep evrimsel olarak neslini

İNSAN VE HAYATI

Resim
       İnsan hayatta hep bir şeylere bağlanmak zorunda kalır. Bu bazen eşya bazen de insan olur. Ama çoğu zaman ikisi birlikte olur. Ama son zamanlarda para her şeyi anlamlandırmaya başlamış gibi.   İnsanlar ilk hayata adım attıklarında, ilk iş çabuk büyüme isteği olur. Sonra çocukluk özlenir. Çocukluğumuzu özlemeye başladığımızda, işte o zaman yaşadığımız hayat, istediğimiz gibi yaşanmamaya başlanmıştır. Ama bu özlem uzun sürmez çünkü insan bu acıya fazla dayanamaz yine kendini bir şeye bağlamaya ihtiyaci hisseder. Bu duyguyu ilk başta para ile halledeceğini düşünür. Bunun için eşek gibi çalışmaya başlar. Tabi bunun yanında insana da bağlanma ihtiyacı duyar. İkisini birlikte yürütmek için elinden gelen her şeyi yapar ve başarır. Ama birden boşluğa düştüğünün farkına varır, yine çocukluğunu özlemeye başlar.     Kazandığı parayı har vurup harman savurur. Belli bir zamandan sonra bundan da sıkılmaya başlar ve yine aynı boşluğa düşer.     Bu boşluğu, hayatının düzensizliğine

ANLAŞILMAK

   Belki de kimseye anlatacak bir şeyim yoktu. Bu cümleyle insan ne anlar. Aslında kendisi, ne hissediyorsa onu anlar. Yani yazılan kişinin anladığını kimse anlamaz. Yazılan çoğu şeyde öyle değil midir? Yazar bambaşka duygu ve düşüncelerle yazar ve okuyan insanlar bambaşka şeyler hisseder. Bundan dolayı derler kitaplar yayınladık sonra birey olurlar ve kendi ayakları üzerinde yürümeye başlarlar. Kim söylemişse çok doğru söylemiş.     Hayatta yaşadığın acılar da böyle değil midir? Senin yanında büyük bir sıkıntı olan, başka insanların yanında çok basit ve önemsiz olabilir. Onun için insan bazen dikkate alınmadığı için üzülür bile. Buna gerek var mı sizce? Toplumsal bir varlıksak, tek dünya yoktur. Birçok dünya vardır. Her kafa ayrı bir dünyadır. Bundan dolayı anlaşılmamak insanı üzmemeli bence? Ama üzer çoğu zaman. Çünkü insan hep anlaşılmak ve onaylanmak ister. Niye olduğunu inanın bende bilmiyorum. İnsan bir elbiseyi mağazadan sevmeyerek aldığı zaman bile “ooo elbisen ne güzel” de

İÇ SIKINTI

  Bazen insan hiçbir şey yapmak istemez ya da ne yaparsa o içindeki can sıkıntısı geçmez. İşte bende o günlerden birini yaşıyorum. Sabah kalkıp her zaman yaptığım şeyleri yapmakla başladım. Ama kahvaltı yapmayı bıraktım artık. Fazla geliyor üç öğün yemek. Yapabilirsem hiç yemeyeceğim. Bir de bugün yorgun olarak uyandım. İnsan uyuduğunda dinlenmiş bir şekilde kalkar ama ben yorgun olarak uyanıyorum çoğu zaman. Hatıralar ve düşünceler uyanıkken beynime hücum etmeyi az buluyorlar demek, uykuda da rahat vermiyorlar.     Bir şekilde akşam oldu ve her zamanki mekâna, yatağıma geldim. Aynı şey hala devam ediyordu. Uzandım, bir şeylerin değişmesi için hiç bir şey değişmedi ama. Kendimi birden çocukların ana rahminde duran pozisyonunda buldum yatağımda (ayaklar karın içine toplanmış şekilde). Acaba anne karnına geri dönmek mi istiyordum. Bilmiyorum. Aslında hiç de fena olmazdı. Ama bu mümkün değil tabi.     Düşüncelerim anılar arasında gezinmeye başladı. Her anı ayrı bir acı veriyordu. An

SEBEP

    Etrafımdaki insanlar; herkes bir şeylerle uğraşmakla meşgul niye böyle? Biz bu dünyaya bir şeyler peşinde eşek gibi koşmak ve için mi geldik. Onun için geldiysek, niye onu içgüdülerimize enjekte edip göndermedi ki tanrı, o zaman belki mutlu yaşayabilirdik. Çünkü güdüsel şeyler çoğu zaman düşünmeden yapılır. Evrim veya tanrı diyelim bizim için düşünmüştür her şeyi. Acaba kader dedikleri içgüdü mü yoksa?    Hayvanlara baktığımızda onlar çoğu zaman içgüdü ile hareket ediyor tabi onlarda kendi çapında düşünüyorlardır belki, orası başka bir konu ama genelde dediğim gibi içgüdü ile hareket ederler ve bir pusulaya ihtiyaçları yoklardır. Gelirler dünyaya yaşar ve ölürler. Ama biz insanlar öyle değiliz hep içgüdülerimiz ile savaş halindeyiz. Bir türlü de kazanamıyoruz yıllar boyunca. Kazansaydık bir toprak parçası için insanları öldürmezdik ya da bu boşanmalar, aldatmalar, bencillikler, insanlar için tanrı haline gelen para için birbirimizi öldürür müydük?    Sözde bizim sistemler düny

KENDİNİMİ TANIMA ÇABASI

Resim
          Kendimi bulabilmek için çok çabalıyorum…    Bazen yıldızları seyrediyorum, gökyüzünde öyle duruyorlar niye durduklarını düşünüyorum ama bir türlü bulamıyorum niye oralarda öyle çaresiz ve yalnız durduklarını acaba oralarda başka birileri yaşıyor mu benim gibi bizim yıldızımız olan güneşe bakıyor düşündüklerim şeyleri düşünüyor mu bilmiyorum…    Ne demiştim… Hıı... Kendimi bulmak için çabalıyordum… Evet çok çabalıyorum ama bir türlü tam olarak bulamıyorum bazen kendimi bulabilmek için dışarıda bir yerler bakıyorum belki onların yardımı ile kendimi bulurum diye… örneğin bazen kuşların uçuşuna dikkat ediyorum, öyle hava da özgür özgür süzülüp bir yerlerde konup biraz dinlendikten sonra tekrar devam ediyorlar, acaba özgürlük bu mu diyorum kendi kendime ama kışın dışarda yiyecek bir şey bulamamaları geliyor aklıma ve bu sefer özgürlüğün ne olduğunu düşünmeye başlıyorum. Özgürlük nedir cidden?? Hep özgürlük özgürlük diyoruz ama ney özgürlük… Aslında biz insanlar hiçbi