BİR ÇOCUĞUN GÜNLÜĞÜ



   Hayatta ne yapmalıyız?

   İyi ya da kötü insanlar kimler, nasıl bir karakterleri olur?


   Bir gün bir çocuk yolda dalgın dalgın ve etrafındaki kaldırım taşlarının, evlerin hiçbirinin farkında olmadan yürüyordu. 14-15 yaşlarında, boyu 1,5 metre dolaylarında, zayıf cılız bir yüzü, ayağında yırtık lastik bir ayakkabı, üzerinde bol ve kirli bir tişört, pantolonun boyu kısa kabri gibi duruyor üzerinde. Üstündeki kıyafetlere bakıldığında sokak çocuğu havası veriyor insana.
   Korna sesi ile Ali birden irkildi ve başını kaldırdığında araba tam olarak önünde duruyordu. “Lan oruspu çocuğu baş belası mısın lan önüne baksana yolun ortasında yürüyorsun.” diyerek ve “Böyle geri zekâlı çocukları hepsini kovacaksın Türkiye’den ya da köpek gibi zehirleyeceksin oruspu çocuklarını.” diye mırıldanarak çekip gitti. Ali o zaman yolun ortasından yürüdüğünün farkına varmıştı. Sol tarafta duran kırımızı renkteki kaldırım taşlarına oturdu. Karşısında büyük ve üstünde İstanbul Büyükşehir Belediyesi yazan çöp konteyneri duruyordu. Konteynıra asılı bir beyaz poşette ekmek ve tam Ali’nin kuzey-doğusunda ise küçük bir büfe ve önünde dolu ekmek dolabı vardı. Ali o korno sesinden sonra dalgınlığından kurtulduğu için acıktığının farkına varmıştı. İçinden küfür ederek “Amına koyduğumun adamı keşke vursaydın da ölseydik.” diyerek yine, Ali çöpteki ekmeğe ve dolaptaki ekmeklere bakarak dalmaya başladı. Kısa hayatındaki yaşadığı günler film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmeye başladı.
   Zar zor hatırladığıma göre; Ben 7-8 yaşlarındaki iken Türkiye’ye mülteci olarak geldik. O zaman mülteci kelimesinin ne olduğunu bile bilmiyordum. Babam ” Daha güzel bir hayat yaşayacağız.” derdi hep. Bir yıla kadar mülteci kampından kaldıktan sonra kampta yer, yemek ve sağlık sıkıntıları baş gösterince yetkililer tarafından “Sizi daha iyi bir kampa nakledeceğiz.” denilmiş babama. Babam bir yıl için de Türkçeyi biraz öğrenmişti. Sonra bir akşam gece yarısı bizi ve bizimle birlikte (tam olarak kaç kişi olduğunu hatırlamadığım) insanları kaldırarak büyük bir otobüsü bindirildik. Otobüse o kadar insan koymuşlardı ki belli zaman dilimlerinde durup havalandırılıyorlardı otobüsü. Belli bir zaman geçtikten sonra orada görevli olan kişi şans eseri birini kaldırarak bağırmaya başlıyor ve o kaldırdığı kişi ile birlikte birkaç kişi daha iniyordu. O zaman ne dediğini tam olarak anlamıyordum. Şimdi öğrendim ki kaldırdığı kişinin ailesinin kimler olduğunu soruyormuş. Sabah karşı görevli olan adam babımın elinden tutarak apar topar kaldırdı ve yine belli belirsiz bağırarak, indirilen kişilerden gördüğümüz için ben ve annem de babamın yanına giderek indirildik otobüsten. Babama “ Niye burada indirildik.” dediğimde babam “ Başka bir otobüs gelip bizi alacak oğlum. Daha güzel bir hayat yaşayacağız.” diyerek gözleri hafif yaşlı bir şekilde beni yanaklarımdan öptü. İndiğimiz yerde kocaman binalar, bir sürü arabalar vardı. Ben hiç görmemiştim bu kadar büyük binaları ve bir sürü arabaları. İndiğimiz yerdeki kaldırıma oturduk. Bir bağırma sesi ile irkildim birden heyecanlanarak “Baba bizi alacak adam geldi.” dedim. Babam umutsuz bir şekilde “Hayır oğlum o seyyar satıcı.” Sesin geldiği yöne baktığımda farkına vardım bizi alacak adamın o olmadığını. Çünkü adamın yüzünde hiç otobüsteki adam gibi çirkin ve asık bir suratı yoktu. Üstündeki elbiseler biraz eski gibi görünüyordu ama çok sevecen ve sıcakkanlı bir insana benziyordu. Bana gülümseyerek önümüzden geçti.
   Ben bir ara yorgunluktan annemin dizine başımı koyarak uyumuştum. Uyandığımda akşam olmuştu ve biz hala eski yerimizde oturuyorduk. Karnımın açtığının farkına vardım o zaman farkına vardım açlıktan uyandığımın. Çünkü yorgunluğum tam olarak geçmemişti. “Anne acıktım.” dedim hafif mırıldanarak, konuşacak gücüm bile kalmamıştı çünkü. Annem “Tamam oğlum baban yiyecek bir şeyler getirmeye gitti.” Başımı okşayarak ve gözleri yaşlı bir şekilde “Sen uyu oğlum” diyerek beni teselli etmeye çalışıyordu. Kafamı hafif kaldırarak baktığımda babamın ilerde küçük ve dışarıda iki üç masasının olduğu bir lokantanın önünde bir adamla konuştuğunu gördüm. Sonra kafamı annemin dizine koyarak uyumaya çalıştım ama karnımın guruldama sesinden uyuyamıyordum. Biraz geçtikten sonra babam gelmişti. Elinde bir şişe su ve poşette biraz kuru ekmek vardı. Şimdi anlıyorum ki o ekmek milletin artığı ve sokak köpeklerine verilen ekmekler olduğunu. Annem benim başımın altına elini koyarak hafif başımı kaldırarak biraz su içirdi. Birkaç lokma o kuru ekmekten verdi çiğneme gücüm bile kalmamıştı. Biraz su ile birlikte ağzımda yumuşatarak yemeye çalıştım. Öyle öyle birkaç lokma yiyerek kendime gelmiştim biraz.
   Gece yarısı olmuştu ve biz artık umutsuz bir şekilde beklememizi sürdürüyorduk. Babam birden “ Hadi gidelim hiç kimse gelmeyecek, o oruspu çocukları bizi kandırdılar.” Annem sesi ağlamaklı bir şekilde “ Necmettin biraz daha bekleyelim belki gelirler nereye gideceğiz.” dedi. Babam “Uyuyacak bir yer bulalım yarın yine geliriz olmazsa” dedi. Kalktık ve yürümeye başladık nereye, hangi yöne gideceğimizi bile bilmiyoruz. Yanımızda insanlar gelip geçiyor gülerek, eğlenerek ve o küçük yaşta dünyanın adaletsizliğinin farkına varmıştım. Baya yürüdük rotasını kaybetmiş gemiler gibi tabi kaybedecek bir rotamız bile yoktu. Ayaklarım gitmemeye başlamıştı artık, ilerde eskiden kalma tarih eser görünümünde olan bir çeşme görünüyordu. Çeşme tarih eser niteliğinde olduğundan dolayı yıkılmamıştı sanırım. Çünkü bulunduğumuz yerde öyle eski yapılar yok gibiydi. Oradan biraz susuzluğumuzu giderip, çeşmenin yanındaki bankta biraz dinlendikten sonra babam ”Hadi gidelim burada kalacak gibi değil” dedi. Çünkü tek bir bank vardı orada ve çok insanlar gelip geçiyordu. Kalkıp tekrar yürümeye başladık. Biraz yürüdükten sonra bir parka denk geldik. Belki geçici rotamızı bulmuştuk. Gece yarısı olduğu için çok kimse kalmamıştı. Oradaki banklardan birisine oturduk. İlerde birkaç kişi yüksek sesle gülüp, öpüşüp eğleniyorlardı. Biz onlara aldırış etmeden her birimiz bir banka uzanıp sızmıştık yorgunluktan. Sabah kalkıp tekrar eski yerimize gidip biraz bekledikten sonra gelmeyeceklerini tam olarak anlamıştık.
   Sekiz-dokuz katlı bir binanın bodrum katında kalmaya başlamıştık artık. Bodrum katı iki odalı, pencerelerinde yürüyen insanların ayakkabıları görünüyor. Kışın rutubetli olurdu genellikle. Bizde geçimimizi çöplerden kâğıt ve naylon toplayarak geçiniyorduk. Böyle günler geçmeye başlamıştı.
   Artık benim gibi kâğıt ve naylon toplayan çocukları tanıyıp arkadaş olmuştuk. Genellikle genel olarak 7-8 kişiydik ama 2 kişi şeklinde ayrı ayrı mahallelere dağılıyor. Akşamları şehirden 1 saat uzaklıkta bulunan, eski bir harabeyi andıran, kâğıtlar ve naylonlarla dolu kocaman bir alan ve alının küçük bir kısmını kaplayan, kulübeyi andıran küçük bir barınakta bizim topladığımız kâğıt ve naylonları alan, çirkin suratlı, yüzü hep asık olan oruspu çocuğu vardı. Biz arkadaşlarla orada buluşmayı kararlaştırmıştık. Herkes topladığımız kâğıt ve kartonları verip ekmek ve tiner ya da bali alacak kadar para veriyordu bize. Bazen bizi dövüp hiç vermediği de oluyordu. Ama artık onu yapamıyordu çünkü büyümüş ve kalabalık olmuştuk. Paramızı bazen zorla olsa da alıyorduk. Bazen dövüp fazlasını almaya çalışıyorduk ama oruspu çocuğu tek başına değil de başka itleri de vardı her zaman orda olmasalar bile.
   Oradan ayrıldıktan sonra bazen tiner bazen de bali alırdık. İkisinin de kokusu bok gibiydi. Hiç sevmezdim ama paramız kafamızı iyi edecek başka şeylere yetmiyordu. Aldıktan sonra kâğıt sattığımız yerden yarım saat falan uzaklıkta Allah’ın siktir etti yer gibi (Amına koyayım bizde Allah’ın unuttuğu kullarıydık zaten tam yerimizi bulmuştuk) bizden başka kimsenin uğramadığı terk edilmiş bir baraka vardı. O baraka evimiz olmuştu artık. Eve uğramazdım artık sonuçta erkek adam olmuş başımızın çaresine bakmalıydık. Baraka geldikten sonra ekmeğimizi yiyip çoğu zaman ekmeğimizi bile yemeden, çekmeye başlar ve kafamız iyi olurdu. Sanki rüyada gibiydi mutluyduk. Benle Mehmet binanın yan tarafında oturmuştuk. Herkes bir yerler dağılmıştı. Kafamız iyi olduğunda öyle olurdu hep. Mehmet’in yanında çıplak bir kız gözüme çarptı dergide. “Oğlum o çıplak kızı bana versene la” dedim. Dalga geçer şekilde gülerek “Ne kızı oğlum kafayı mı yedin” Bağırarak “versene lan yoksa seni sikecem ha “ dedim. Ama kafamda tam iyi olmuştu tabi. Sinirli ve benim psikolojik halimden korkar gibi yüzüme baktı. Belki yan tarafındaki dergiyi görmemişti. Tekrar bağırarak “ yan tarafındaki dergiyi versene amına koyduğumun” dedim. Birden yüzündeki ifade kendini rahatlığa bırak yan tarafına bakarak “ Al amına koyduğumun sabahtan beri bunun için mi bağırıyorsun” deyip dergiye baktı. “Kızda güzelmiş ha “ dedi. Ben dergiyi karıştırdıkça cinsel açlığım daha da alevleniyordu. Dergiyi alıp arka tarafa gittim. Arkamdan” Lan oğlum dergiye boşalma ha bana da lazım” dedi Mehmet.
   Sabah kaldığımda hafiften halsiz ve başım ağrıyordu. İlk başlarda bu amına koduğumun şeyini çektiğimde kusmuştum. Şimdi artık alışmıştık. Yan tarafımda Mehmet daha uyuyordu. Mehmet’i kaldırdıktan sonra ortalığa baktım kimse yoktu. Herkes kalkıp bir yerlere gitmiş ve karınlarını doyurmaya çalışıyorlardır büyük ihtimalle. Biz de acıkmıştık. Biz Mehmet ile iki kişilik bir grup olmuştuk. Karton ve naylon koyacağımız arabamızı alım yürümeye başladık. Çöplerden falan ekmek veya başka yiyecek şeyler bularak kahvaltı yapardık genellikle. Akşamda aynı şekilde tiner ya da bali, bir ekmek ve su ile birlikte kaldığımız yere giderdik.
   Bir gün yine Mehmet ile kafamız iyi olduktan sonra fabrikanın arkasından gelirken “oğlum Mehmet bu böyle olmayacak bir kız bulmamız lazım” dedim. Mehmet kızgın bir şekilde “ oğlum kim bakar bize üstümüze halimize bak amına koyayım. Millet bize boka bakar gibi bakıyor siktiklerimin.” Halimize baktığımda zaman daha iyi anladım Mehmet’in haklı olduğunu ama kafama koymuştum kız işini. Sonra “oğlum olmazsa zorla sikeriz bizimde hakkımız değil mi biraz keyif etmek sadece zenginler mi sikecek amına koyayım.” Mehmet “oğlum yine senin kafa gitti hep diyorum şu amına koyduğumun şeyini fazla çekme diye.” “Ben kafama koydum istersen gel istersen gelme” Mehmet “oğlum bizi yaşatırlar mı lan “ “Kurtulur gideriz işte siktiğimin hayatından bizim yapamadığımızı onlar yapar işte.” 3-4 dakikalık bir sessizlikten sonra Mehmet ”Nasıl yapacağız peki” dedi. “Şehrin biraz uzağında kağıt topladığımız yer var ya oradan akşam saatlerinde geçen kızı sikeriz. Kaç gündür dikkat ediyorum o saatlerde kimse oralarda olmuyor işimiz daha kolay olur. Oraya yakın bir yerde biliyorum oraya götürürüz bizim çocukların haber olmasın.” Mehmet biraz sessizlikten sonra başını sallayarak “Tamam” dedi. O gün Mehmet ile doğru dürüst uyumadan plan yapıyorduk.
   Sabah erken kalkıp Mehmet’i uyandırdım. Arabamızı alıp yola çıkmaya başladık. Yiyecek bir şeyler bulduktan sonra kağıt toplamaya başaladık ama planın ince ayrıntılarını(bayıltalım mı yoksa kafasına bir şey vuralım gibi şeyler) nasıl olacağını daha konuşuyorduk Mehmet ile. Topladığımız eşyaları her zaman getirdiğimiz yere götürdük. “Piçler erkencisiniz bu gün hayırdır.” dedi. “sana ney la al eşyaları ne kadar tutuyorsa paramızı ver” dedim. Paramızı aldık ve gidip zulalarımızı alıp kızın geçeceği yere gidip beklemeye başladık. Kafamızı çekiyorduk yine. “Bak geliyor yavru ceylan” dedim. Mehmet “Yapmayalım Ali “ dedi. “Hadi lan vız vız etme amına koyayım bi keyif yapacağız o da vız vız ediyorsun sabahtan beri.” Kız 20-21 yaşlarında, başında çiçekli bir türban ve boydan uzun bir fistan giymiş. Yüzü de çok güzeldi anına koyduğumun hep düşünüp 31 bir çektiğim kızı şimdi gerçekten sikecektik. Ben birden önüne çıkıp “ abla biraz para verir misin daha yemek yemedim bugün” dedi. Sanki orada beni bir boşluk gibi görmemezlikten gelip geçerken, bu da benim zoruma gitti koşup önüne geçerek bir tokat yapıştırdım tam o arada Mehmet’te sopayı başına indirdi. Kız orada yığılıp düştü. Başı da kanamaya başlamıştı. Mehmet ”öldü mü lan amına koyduğumun” dedi. “bilmiyorum” dedim. Çok korktuk ve oradan kaçtık. Artık nefes nefese kalmıştık. Mehmet” yapmayalım dedim dinlemedin ne yapacağız şimdi.” “Bilmiyorum” dedim. Bağırarak “bilmiyorum ney lan şerefsiz hep senin yüzünden geldi bu başımıza.” Sinirli ve bağırarak” Yapmasaydım amına koyduğumun zorlayan mı oldu ”dedim. O gün gidip barakada uyduk.
   Sabah sesler geldiğini duydum bağırarak ”Piç evlatları kalkın lan”,”Oruspu çocukları kalkın yoksa hepinizin amına koyarım” “ha siktir kız ölmüş galiba” Bir köşeye başımı iki elimin arasına koyup bekliyordum. Korkudan titremeye başlamıştım. Bir ses “piç evladı arkadaşın nerde” dedi. Mehmet’in korkak ve titrek bir sesle “bilmiyorum” diyebildi. Bir tokat sesi ile birlikte” Git bul neredeyse buralarda bir yerdedir.” “Oğlum Veysel sende git peşinden bir yere kaçmasın” Veysel” tamam amirim” dedi. Mehmet “Ali Ali” diye bağırıyordu. Birden “Burada” dedi Mehmet’in yanındaki polis. Mehmet’in beni bulması kolay olmuştu bazen oyun oynadığımda oraya saklanırdım hep. Amir olan piç küfürler ile birlikte bana tekme tokat girmeye başladı. Döverek “Niye öldürdünüz lan kızı……..” dediğini tekme tokat içinde duyduğum tek şeydi. “ bindirin bu piçleri arabaya”dedi. Mehmet’e baktığımda yüzü, gözü kanlar içindeydi. Diğer arkadaşların yüzünde fazla bir şey yoktu. Bizi hepimizi arabaya bindirdiler. Benim ile Mehmet’i hastaneye götürdüler ilk önce yüzümüzdeki kanı temizledikten sonra başka bir odaya götürdüler oradaki adam bize birkaç soru sorduktan sonra bekledik. Beni ayrı Mehmet’i ayrı bir arabaya bindirip gönderdiler.
    Yolda nereye gittiğimizi bilmeden etrafa bakınıyordum. Sonra hastaneye benzeyen ama bahçede büyük insanların ellerinde hiçbir şey yokken sanki oyuncaklar var gibi oynuyorlardı. İlk başta nereye geldiğimi tam olarak anlamadım. Beni içeri koyup orada çalışana benzeyen bir kadına teslim edip gittiler. Oradaki kadın sinirli ve işinden bıkmış gibi elimden tutup hızlıca çekti. Bende ne olduğu anlamdan ve ses çıkarmadan peşinden gittim. Koridorda ilerlerken hiç kimse olmadığı halde kendi kendine konuşan 1-2 kişi denk geldik. Kadın beni bir odaya götürüp üzerimdeki elbiseleri çıkarmaya çalışırken kızarak ” Bırak ben çıkarırım “ dedim. Ama hiç aldırmadan yine çıkarmaya çalışıyordu itmeye başladım “Bırak lan amına koyduğumun” dedim. Sonra “güvenlik” diye bağırdı. İki iriyarı adam içeri girdi. Beni tutarak elbiselerimi yenileriyle değiştirip bir odaya götürdüler. Oda hastane odaları gibi ama yataktan başka bir şey yoktu. Pencereden dışarı bakıyordum öyle ve geldiğimde bahçede olanalar daha oynuyorlardı. Beni zorla tutan o oruspu çocuklarından bir tanesi bahçedeki kapıda duruyordu. Kapı açıldı ve kadın yine geldi. “senin işin var lan yine” dedim ama bir taraftan da korkuyordum. Hiç bağırmama aldırmadan “ doktor geldi seninle görüşecek. Zorluk çıkarma” dedi. O zaman biraz içim biraz rahatladı. Çünkü buradan kurtulmamın tek şansı buydu. Tekrar eski odaya götürüldüm.” Ne zaman çıkacağım buradan”. Kadın “ belli değil daha doktor şimdilik burada kalmanı istedi” dedi. Günler geçip gidiyordu. Her gün soruyordum ne zaman çıkacağım diye. Hep aynı cevaplar… her günümü pencerenin önünde ve günlük bir saati de bahçe geçiriyordum. Sıkılmıştım buradan kafa bulacak hiçbir şey vermiyorlardı. Çoğu zaman kriz geçiriyordum bundan dolayı çoğu zaman yatağa bağlayıp iğne yapıyorlardı. Buradan kurtulmanın tek şansı kaçmaktı. Pencerenin önünde bahçe kapısında duran güvenlikçiler bakıyorum ve kafamda planlar yapıyordum. Normalde her zaman iki kişi duruyordu ama öğlen olduğunda tek kişi kalıyordu. Bende bundan istifade edip kaçacaktım buradan. Bahçeye çıktım aynen hesapladığım gibi tek kişi bekliyordu orada. Karşıdaki bankta oturdum en iyi zaman kaçacaktım. Bir kişi girdi kapıdan güvenlikçi de onunla ilgileniyordu. Kalkıp hızlı adımlarla yöneldim kapıya doğru, hararetli bir şekilde adamla konuşuyordu güvenlikçi tam kapıya yaklaştığımda koşarak kaçmaya başladım. Güvenlikçi arkamdan bağırıyordu ama ben o telaşla ne dediğini tam anlamıyordum. Arkam bile bakmadan hızla koşup ara sokaklara girerek izimi kaybettim. Biraz dinlendikten sonra daha önce kaldığımız barakaya gittim ama baraka yıkılmış ve yerine bina dikilmişti. Ne erken bu binaları yapıyorlar diye düşündüm kendi kendime. Oradan ayrılıp evimizin olduğu mahalleye gittim. Kaldığımız ev yanında duruyordu ama annem babam yoktu. Sonradan öğrendim. Babam annemi hayat kadını olarak kullanmaya başlamış ve annemde buna dayanamayarak bir gün babamı bıçaklayarak öldürmüş. Annem de ceza evinde vicdan azabından intihar etmiş. Mahallede yürürken eski arkadaşlar Selim’e denk geldim “ oğlum bizim çocuklar nerde “ dedim. “seninle Mehmet’i aldıktan sonra bizi çocuk esirgeme kurumuna gödürdüler ben kaçtım arkadaşlar da orada.” “Mehmet nerde peki” dedim. ” O da cezaevinde “
   Yüksek sesli konuşmalarsan birden irkilim kendime geldim. İlerde bir kargaşa vardı. millet bağırıp çağırıyordu. Yerde de arabanın önüne ölü gibi yatan bir köpek görülüyordu. Kafamı kaldırıp karşıdaki çöpe baktığımda ekmek yerinde duruyordu hala. 


   Suç kimde?


   Ali ve arkadaşları nasıl insanlar?......

   Ali ve arkadaşları için ne yapmalıyız?....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ARADA KALMAK

İNCE ÇİZGİ

BİZ ASLINDA İKİ KİŞİYİZ